Somalili Kadın ile Ateist

iyi bilir. Şeytan, insanları boş hayallerle avutur, boş kuruntularla onları oyalar. İşte detaylar: Şeytanın neler yaptığına, ne gibi hile ve tuzaklarla insanları aldatmaya çalıştığına biraz daha yakından bakmaya çalışacalım: Şeytan günahları güzel gösterir “Şeytan onlara amellerini güzel gösterdi…”

(Neml Suresi, 24) Bu manayı ifade eden çok ayetler vardır. Mesela, En’am 43, Enfal 48, Nahl 63, Ankebut 48, Hicr 39… Şeytanın en büyük icraatı, günahları insanlara güzel ve cazip bir şey olarak sunmasıdır. Mesela, iki kişi tartıştıklarında işi kavgaya kadar götürebilirler, hatta bu küçük tartışma cinayetle bile sonuçlanabilir. Zira öfkede akıl yoktur. Öfke hâkim olduğunda, insan sağlıklı düşünemez. Sonuç olarak, taraflardan biri mezara, diğeri de hapse gider. Bunlar selim bir akılla düşünseler elbette böyle ağır bir fatura ödemeyeceklerdi. Ama şeytan onlara kötü amellerini güzel göstermiş ve böyle acı bir sonuca sevk etmiştir. Şeytanın günahları güzel göstermesi şuna benzer:

Biri var, pislikleri çok güzel ambalajlara koyuyor, insanlara tatlı bir şeymiş gibi yediriyor… Bu konuda bir başka ayette şöyle buyrulur: “Rabbinden bir ‘beyyine’ üzerinde bulunan kimse, hiç o kötü ameli kendine süslü gösterilip de heva ve hevesleri ardına düşmüş kimseler gibi midir?” (Muhammed Suresi, 14) Mümin, Rabbinden bir beyyine üzeredir.

Beyyine, delil-hüccet- ayet gibi anlamlar taşır. Kâfir ise, kötü işler yapar. Bu kötülükler şeytan tarafından kendisine süslendirilmiştir. Söz­gelimi, “içki içmekle ne olur sanki, insan şu dünyada keyfine bakmalı” gibi bir desiseyle şeytan onu kandırmıştır. Böyle kimseler artık heva ve heveslerinin peşinden giderler. Antik çağ felsefesindeki “hedonizm” görüşü, nefsin kötü arzularına, heva ve hevese uymaktan başka bir şey değildir. Bu görüşün taraftarları günümüzde de sayıca hayli kalabalıktır.

Hedonizm (hazcılık/lezzetiye) ekolü denilen bu felsefî akım, hayata zevk ve lezzet noktasından bakar. Bunların gayeleri, duyuların tatminidir, zevktir. Günümüzde pek çok insan bu şeytanî akıma kapılmış, her türlü günahı mubah sayarak adeta insanlıktan çıkmışlardır. Şeytan boş kuruntularla oyalar “…Ve onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntularla oyalayacağım…” (Nisa Suresi, 119)

Şeytan, insanları boş hayallerle avutur, boş kuruntularla onları oyalar. Çölde yol alanlar zaman zaman serap görürler, onu gerçek zannederler, ümitle ona doğru koşarlar. Hâlbuki bir hayalin peşinde koşmaktadırlar. Onun gibi şeytan da insanları boş fikirlerle, hoş hayallerle durmadan oyalar. Mesela, batıl bir fikrî akım çıkar, nice insan bunun peşine takılır.

Hâlbuki bir işlerine yaramayacak, onları asla mutlu yapmayacaktır. Mesela, 19. yüzyılda pozitivizm rüzgârı esmiş, insanlık âlemini ciddi anlamda etkilemiştir. Bu akıma göre, ispat edilemeyen şeylere inanmamak gerekir. Dinlerin bahsettiği ruh, melek, ahiret gibi meseleler ispat edilemediğine göre, bunlara itibar edilmemelidir.

Bu akım, “artık mabetlerin yerlerini laboratuarlar, din adamlarının yerlerini bilim adamları, iman esaslarının yerlerini ilmin ulaştığı sonuçlar almalıdır” görüşünü ileri sürer. Ne gariptir ki İslam dünyasında yaşayanlar da dâhil olmak üzere, dünyanın her tarafından nice kimseler bu akımdan etkilenmişlerdir.

Hâlbuki her şey maddeden ibaret değildir. İnsanın bile maddesinden ziyade manası ön plandadır. Bu insanda maddeyle hiç de alakası olmayan binlerce hisler, duygular, latifeler vardır. Bir kitap nasıl sadece harflerden ibaret olmayıp mana ile dolu ise, âlem dahi baştan sona mana ile doludur.

Yıllar önce bir felsefeciyle bu konuları tartışmıştık. Kendisine, “Felsefeden istifade ederiz ama felsefe her şey değildir. Mesela felsefe yaratılışın nasıl olduğunu izah edemez” dediğimde şunu söylemişti: “‘Yaratılış’ kelimesini ben kullanmam. Bunun yerine ‘oluşum’ demeyi tercih ederim.” Dedim: “Siz sınıftan çıktığınızda yazı tahtasını tertemiz bıraksanız, ama aynı sınıfa döndüğünüzde tahtada güzel resimler ve anlamlı cümleler bulduğunuzda bunu ‘oluşum’ olarak mı görürsünüz, yoksa ‘bunları kim yazdı ve çizdi’ mi dersiniz?”

Muhatabım şöyle dedi: “Ben bilime inanırım Evet, bilimin şu anda bu konuya net bir açıklık getiremediğini kabul ediyorum. Ama inanıyorum ki yüzlerce yıl sonra da olsa bunların bilimsel açıklamaları yapılacaktır…” Muhatabım, imandan kaçarken yine de iman etmekten kurtulamamıştı. Gerçi Allah’a inanmıyordu ama “bilime” inanıyordu. Gerçi ezeli bir Allah’ı kabul etmiyordu ama maddeyi ezeli kabul etmekten kurtulamıyordu…

İşte şeytan böyle boş fikirler, kuru hayallerle nice insanları avutur, oyalar, gerçekleri görmelerine engel olur. Şeytan demagoji yapar Şeytan abes işlerle meşgul eder “…Onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar…” (Nisa Suresi, 119)

Şeytan fıtrata müdahale etmek ister “…Onlara emredeceğim de Allah’ın yaratışını değiştirecekler…” (Nisa Suresi, 119) Şeytan, batıl mabutlara taptırır Hz. Süleyman’a muhteşem bir saltanat verilmişti. Öyle ki kuşlar bile emrinde idi. O devirde Yemen’de Belkıs isimli bir kraliçe vardı. İşte, hüdhüd isimli kuş Yemen’e gitmiş, oradaki insanların Allah’ı bırakıp güneşe taptıklarını görmüştü.

Bunu Hz. Süleyman’a şöyle haber verir: “Onun ve kavminin, Allah’ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Şeytan, kendilerine yaptıklarını süslü göstermiş de onları doğru yoldan alıkoymuş. Bunun için doğru yolu bulamıyorlar.” (Neml Suresi, 24)

Geri

En Çok Okunanlar