Bakkalcı ile Papağan

gül yağı şişelerini devirdi. Şişeler kırıldı, yağlar döküldü. Ortalık iyice karıştı. Hiçbir şeyden haberi olmayan dükkân sahibi işine döndü. Etrafına bakıp durumu anlayınca çok kızdı. Papağanın üstüne dökülen yağlardan, bu işi onun yaptığını düşündü. O öfkeyle papağanın başına vurdu. Vurmasıyla da olan oldu.

Papağanın başındaki tüyleri döküldü. Kel oldu, dili tutuldu, konuşamaz oldu. Bakkal yaptığına pişman olup ah vah etmeye başladı ama ne çare. Saçını, sakalını yolarak, ”Keşke elim kırılsaydı da o tatlı dilli papağanıma vurmasaydım” diye yakınması boşunaydı. Papağan kel başıyla, sessiz sedasız sinmiş bir vaziyette oturuyordu. Bakkal, papağanın eski neşeli haline dönmesi için, etrafa sadakalar ve hediyeler dağıttı. Aradan günler geçmesine rağmen, kuş hiç konuşmadı.

Bakkal, papağanın bir daha hiç konuşmayacağı düşüncesiyle şaşkın ve ağlamaklı bir haldeydi. Konuşturmak için türlü türlü acayip ve garip sesler çıkararak onu neşelendirmeye çalıştıysa da bir fayda sağlayamadı. Dükkân sahibi uğraşını sürdürürken, bir ara dükkânın önünden kel başlı bir derviş geçti. Papağan onu görünce dile geldi.

”Hey arkadaş” diye, dervişe seslenerek, ”Sen nasıl böyle kel oldun? Yoksa sen de gül yağı şişelerini mi kırdın?” dedi. Papağanın bu sözünü duyanlar gülmeye başladı. Çünkü papağan, kel başlı dervişin de kendisi gibi gül yağı şişelerini devirdiği için, sahibi tarafından başına vurularak saçlarının döküldüğünü zannediyordu. (Mevlânâ Mesnevîsi’nden)

Geri

En Çok Okunanlar